KONU: 3. OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI
TARİH: 26.12.2015
YER: DERNEK MERKEZİ – MİTHAT PAŞA MAH. HASAN SABRİ İŞ HANI KAT:3 BEYAZIT/İSTANBUL
SAAT:13.00
TEL: 0212 518 77 22
GÜNDEM ;
1-Yoklama
2-Başkanımızın açılış konuşması
3- Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı
4-Divan Başkanının seçimi
5-Faaliyet Raporunun okunması ve İbrası
6-Denetleme Raporunun okunması ve İbrası
7-Geçici bütçenin okunması ve oylanması
8-Yönetim Kurulunun asil ve yedek üyelerinin , Denetim Kurulunun asil ve yedek üyelerinin seçimi
9-Dilek ve Temenniler
10-Kapanış
DERNEĞİMİZİN ADI KULLANILARAK VE SAHTE MAKBUZ BASTIRMAK SURETİYLE BAZI ŞAHISLARIN DERNEĞİMİZ ADINA PARA TOPLADIKLARINI ÖĞRENMİŞ BULUNUYORUZ.
DERNEĞİMİZİN HERHANGİ BİR YARDIM TALEBİ OLMADIĞI GİBİ BU YÖNDE ALINMIŞ HERHANGİ BİR KARAR DA MEVCUT DEĞİLDİR.YAPILAN İŞLEM KANUNSUZ OLUP SUÇ TEŞKİL ETTİĞİNDEN TARAFIMIZDAN CUMHURİYET SAVCILIĞINA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMUŞTUR.
HALKIMIZIN BU KONUDA DUYARLI OLMASINI BU TİP TALEP VE EYLEMLERE İTİBAR ETMEMESİNİ BELİRTİR VE BU HUSUSU KAMUOYUNA DUYURURUZ.
HASTA HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ
BAŞKANI
AV. ZEKİ SADUNOĞLU
KTÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi
KTÜ Hasta Hakları Uygulanma ve Araştırma Merkezi Müdürü, Trabzon.
Tarihsel arkaplan
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru gündeme gelen hasta hakları kavramı, aslında insan haklarının sağlık alanına uygulanması olarak da yorumlanabilir. Bu konudaki ilk uluslararası belge, 1981’de Lizbon’da Dünya Tabipleri Birliğince deklare edilen bildirgedir. Bu bildirgede temel hasta hakları başlıklar halinde sıralanmıştır. Daha sonra, Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa Bürosunca 1994 yılında Amsterdam’da gerçekleştirilen bir toplantıda “Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi” kabul edilmiştir. Bu bildirgedeki geniş perspektif, 1995 yılında Endonezya’da yapılan Dünya Tabipleri Birliği toplantısında, Lizbon Bildirgesinin gözden geçirilerek güncellenmesi ve daha kapsamlı ve detaylı bir şekilde Bali Bildirgesi adıyla yayınlanmasını netice vermiştir. Yine, 2002 yılında Roma’da Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü benimsenmiştir. Bu bildirgeler, tarafları bağlayıcı………….
Hekimler ve Hasta Hakları
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ
KTÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi
KTÜ Hasta Hakları Uygulanma ve Araştırma Merkezi Müdürü, Trabzon.
Tarihsel arkaplan
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru gündeme gelen hasta hakları kavramı, aslında insan haklarının sağlık alanına uygulanması olarak da yorumlanabilir. Bu konudaki ilk uluslararası belge, 1981’de Lizbon’da Dünya Tabipleri Birliğince deklare edilen bildirgedir. Bu bildirgede temel hasta hakları başlıklar halinde sıralanmıştır. Daha sonra, Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa Bürosunca 1994 yılında Amsterdam’da gerçekleştirilen bir toplantıda “Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi” kabul edilmiştir. Bu bildirgedeki geniş perspektif, 1995 yılında Endonezya’da yapılan Dünya Tabipleri Birliği toplantısında, Lizbon Bildirgesinin gözden geçirilerek güncellenmesi ve daha kapsamlı ve detaylı bir şekilde Bali Bildirgesi adıyla yayınlanmasını netice vermiştir. Yine, 2002 yılında Roma’da Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü benimsenmiştir. Bu bildirgeler, tarafları bağlayıcı hukukî metinler olmayıp, bu alanda ulaşılması gereken hedefleri gösteren önerilerden oluşmaktadır. Bu uluslararası uzlaşı metinlerinin tetiklemesiyle, bir çok ülkede hasta haklarıyla ilgili hızlı bir gelişme kaydedilmiştir. Bu sürece bakıldığında, hasta hakları alanındaki çalışmaların son çeyrek yüzyıl içerisinde başladığı; bu çabaların lokomotifinin hekim örgütleri olduğu ve daha ziyade Amerika ile Avrupa Ülkelerinde gelişme gösterdiği görülmektedir. Bu alandaki ilerlemeler, insan hakları alanındaki gelişmelerle yakından ilişkilidir.
Hasta haklarının gerekçesi
Bir önceki yüzyılda sanayi devrimi sürecinde yaşanan ve insan sağlığını tehdit eden çalışma koşulları; gelir düzeyindeki eşitsizliğin artmasına bağlı yoksul kitlelerin yaşam ve sağlık haklarını giderek yitirmeleri; sürekli sağlık hizmeti alıcısı konumunda olan yaşlı ve kronik hasta popülasyonundaki artış; zamanla daha fazla uzmanlaşan ve yüksek teknolojiye bağımlı hale gelen teşhis, tedavi ve tıbbî bakım hizmetlerinin karşısında bireylerin edilgen, çaresiz ve güçsüz kalmaları; tıbbi girişimlerin sayıca çok artması ve her yerde yapılabilir hale gelmesiyle birlikte komplikasyonlara çok sık rastlanır olması; sağlık hizmetlerinin maliyetinin çok yükselmesi; giderleri azaltmak isteyen sağlık sigortalarının, sağlığa ulaşım hakkını kısıtlayan uygulamalara yönelmeleri; sağlık kurumlarının büyük sermayenin kontrolünde ticari müesseseler haline dönüşmesi ve Nazi Almanya’sında hastalara uygulanan korkunç muamelelerin açığa çıkması, bu harekete katkı sağlamıştır. Demokratikleşme süreci ile insan hakları alanındaki gelişmeler; eğitimli nüfus oranındaki artış; çok yaygınlaşan medya vasıtasıyla kıtalar arası paylaşılan düşünce ve uygulamalar, kişilerin kendileriyle ilgili tasarruf haklarını kullanmalarında ve insan onuruna layık bir biçimde yaşama taleplerinde artışa neden olmuştur.
Ülkemizdeki durum
Bu dinamiklerin sonucunda, hasta hakları konusu yaşamımıza girmiştir. Avrupa Birliğine uyum süreciyle ilişkili olarak 1998 yılında “Hasta Hakları Yönetmeliği” yayınlanmıştır. Ülkemizin de imzaladığı “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanmasında İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi”ni TBMM, 2003 yılında onaylayarak kanunlaştırmıştır. Sağlık Bakanlığı, Hasta Hakları Yönetmeliği’nde belirlenen hedeflere ve standartlara ulaşılması amacıyla, ilki 2003 yılında yayınlanan “Sağlık Tesislerinde Hasta Hakları Uygulamalarına İlişkin Yönerge” ve takip eden dönemlerde konuyla ilgili diğer yönerge ve talimatnameleriyle, kendine ait sağlık kurumlarında hasta haklarıyla ilgili bir uygulama başlatmıştır.
Buna göre, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Hasta Hakları Şubesi; İl Sağlık Müdürlükleri Bünyesinde Hasta Hakları İl Koordinatörlüğü ve Hasta Hakları Kurulları; İlçelerde Sağlık Gurup Başkanlıkları bünyesinde Hasta Hakları Kurulları; 100 yataklı ve üzerindeki hastanelerde Hasta Hakları Birimleri ve Hasta Hakları Kurulları; 100 yatak altı hastanelerde Hasta Hakları İletişim Birimleri oluşturulmuştur. Bu birimlerde görev alan personele dönük eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Konu, Sağlık Bakanlığının kamuya ait sağlık kurumlarındaki uygulamalarıyla sınırlı kalmamakta; gerek tıbbi gazete, dergi ve sağlıkla ilgili internet sitelerinde ve gerekse popüler gazete, dergi, radyo, televizyon ve haber sitelerinde, giderek daha çok gündeme gelmektedir. İster özel sektöre, isterse kamuya ait olsun, artık sağlık kurumlarının internet sitelerinde ve tanıtım broşürlerinde hasta haklarına vurgu yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığının hasta haklarıyla ilgili uygulamaları kapsamında olmayan özel sektör veya Üniversite hastanelerinde de hasta hakları birimi / hasta iletişim bürosu / halkla ilişkiler bürosu adı altında üniteler oluşturulmuş bulunmaktadır. Sadece hastaneler değil, sağlık alanında faaliyet gösteren diğer kurumlar da hasta haklarıyla yakından ilgilenmektedirler. İlaç firmaları, hekim örgütleri (Tabip odaları, uzmanlık dernekleri), hasta örgütleri, sağlık sendikaları, doğrudan sağlıkla ilgili olmayan diğer sivil toplum örgütleri (tüketici dernekleri, Barolar…), hasta haklarına sahip çıkmakta ve destek vermektedirler.
Hekimler neden endişeli?
Hasta hakları alanındaki bu gelişmelerin, bazı meslektaşlarımı endişelendirdiğini görüyorum. Ağır iş yükü, uygun olmayan çalışma koşulları ileri sürülerek sürece itiraz ediliyor. Hükümete yönelik muhalif politik duruş ve Sağlık Bakanlığının uygulamalarından kaynaklanan rahatsızlıklar da hekimlerin konuya eleştirel yaklaşmalarına yol açıyor.
Öncelikle hasta hakları kavramı ve kapsamda dile getirilen ilke ve kurallara karşı durmak ile Ülkemizde hasta haklarıyla ilgili uygulamalara ve uygulayıcılara dönük tepkileri birbirine karıştırmamak gerektiğine vurgu yapmak istiyorum.
Kuşkusuz, farklı bakış açılarından hareketle Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen uygulamalara çeşitli eleştiriler yöneltilebilir. Hiçbir uygulama kusursuz değildir. Özellikle yeni bir uygulamanın hayata geçirilişinde sorunlar yaşanması doğaldır. Bu eleştiriler, uygulamanın geliştirilmesi bakımından da çok gereklidir. Uygulama sırasında karşılaşılan sorunlar ve bunlarla ilgili eleştiri ve öneriler açıkça dile getirilmeli; bilhassa hekimlerin ve yöneticilerin geri bildirimlerinden hareketle daha mükemmele ulaşılmalıdır. Nitekim, konuyla ilgili ilk yönerge değiştirilmiştir.
Sorunların bir kısmı uygulamaya konan yönergeden, bir kısmı ise lokal uygulayıcılardan kaynaklanmaktadır. Hasta Hakları Birimleri başta olmak üzere, uygulamada görev alan personelden hiçbiri, hasta hakları konusunda yetişmiş birer uzman değildir. Ancak, hizmet içi eğitimlere katılarak, bu konuda bilgi sahibi olmuşlardır. Bazıları bu alanda severek çalışmakta ve gerek kişiliği ve gerekse bireysel donanımı itibariyle verilen görevi hakkıyla yapmaktadır. Oysa diğer bazıları ise, politik veya kişisel ilişkilerine bağlı olarak görev sahibi olup, üstlendikleri sorumluluğu taşıyabilecek liyakate sahip bulunmamaktadır. Genellikle sosyal hizmet uzmanı, psikoloğ veya hemşireler arasından atanan Birim görevlisinin, hekimler, uzman hekimler ve hastane yöneticilerini de içine alan bir hedef kitleye eğitim vermesi ve bu kişilerin görevleri sırasında yaşanan sorunlara müdahil olması, hekim merkezli tıbbi organizasyona ve paternalistik davranış kalıplarına çok alışmış hekimler tarafından kolayca kabul görmeyecektir.
Hekim ve Hasta Hakları Birlikte Ele Alınmalı
Ayrıca hekimlerin çalışma koşullarının ağırlığı; iş yükünün fazlalığı; meslek onuruna yakışır şekilde gelir elde edememeleri; sağlık kurumlarında alt yapı, ekipman ve donanım eksiklikleri; işletmecilikten kaynaklanan sorunlar; özlük haklarındaki kısıtlamalar; hekim örgütlerinin başı derde düşen hekimlere yeterince sahip çıkmaması; yerel yönetici ve hukukçuların hekimlere bakışlarının sorunlu olduğuna dair hekimlerdeki yaygın kanaat; siyasetçilerin, hekimleri politik gelecekleri için bir yatırım aracı biçiminde kullanmak istemeleri ve sağlık sisteminden kaynaklanan diğer bir çok olumsuz faktör, hekimlerin hasta hakları alanındaki gelişmelerden ürkmelerine neden olmaktadır.
Diyalog Dergisinde yayınlanan “Hasta Hakları Nasıl Hayata Geçirilmeli?” başlıklı yazımda, hekim ve hasta haklarının birbirinden ayrılamaz olduğu ve hasta güvenliğinin, ancak hekimlerin durumlarının iyileştirilmesiyle elde edilebileceğini şöyle ifade etmiştim: “…hasta hakları alanındaki çalışmalar sağlık personelinin çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle birlikte yürütülmelidir. Sağlık kurumlarının fizikî alt yapısı, teknik donanımı, personel eksiklikleri, finansman sorunları, mevzuat engelleri aşılmadan; sağlık çalışanlarına meslek onurlarına yakışır bir sosyo-ekonomik statü sağlanmadan; iş yükünü azaltacak, iş yeri huzuru ve meslekî doyumu artıracak önlemler alınmadan; görev, unvan, sorumluluk ve yetki dağıtımında eşitlik, adalet, hakkaniyet ve şeffaflık ilkeleri ödünsüz olarak uygulamaya geçirilmeden; sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığı hak ettiği ölçüde verilmeden hasta haklarının tamamıyla uygulamaya geçirilmesi mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan her iki alandaki çalışmalar birlikte yapılmalıdır. Biri diğerinden sonraya ertelenmemelidir.”
Hasta Hakları Birimleri Ne İş Yapar?
Hasta Hakları Birimlerinin doğru anlatılması, doğru yönetilmesi ve doğru algılanması gerekmektedir. Buralarda diyaloga açık, insan ilişkilerinde başarılı, iletişim becerisi olan, eğitimci yönü bulunan, saygın kişiler görevlendirilmelidir. Birim sorumlusunun amacı, kendi mesai arkadaşlarının açığını bulmak, onları suçlamak değildir. Bu birimler, hekim veya diğer sağlık çalışanlarına karşı kurulmuş değillerdir. Sadece, hastaların hizmet alım sürecinde karşılaştıkları sorunların çözümüne yardımcı olan; hak ihlaline uğrayan veya uğradığını düşünen hasta ve hasta yakınlarının mağduriyetlerinin giderilmesine çalışan ünitelerdir.
Hasta Hakları Birimleri, modern işletmecilik anlayışının ürünüdür. Hizmet verdiği kitlenin soru ve sorunlarını görmezlikten gelen bir kurum asla başarılı olamaz. Ürettiğimiz hizmetin, ihtiyaç sahiplerinin talep ve beklentilerini karşılayıp karşılamadığını bilemezsek, kendimizi geliştiremeyiz. Elbette, her yapılan işte bazı eksiklik veya kusurların olabilmesi doğaldır. Doğru olan, bunları tespit edip azaltmaya ve kendimizi geliştirmeye gayret etmektir. İşte, Hasta Hakları Birimleri bu işlevi üstlenmişlerdir. Bu birimlere iletilen sorun ve şikayetler, o hastanede hangi ünitelerde, ne tür ve kimlerden kaynaklanan sorunlar yaşandığını yöneticilerin fark etmelerini sağlar.
Bundan öte bu birimler, yaşanan sorunlara anında çözümler geliştirerek, sorunun büyümesini ve sorunla ilişkili personelin daha tatsız sonuçlarla yüzleşmelerini önler. Sorunu çözülen veya sorununun söz konusu personelden değil, sistemden kaynaklandığını öğrenen (örneğin ultrasonografiye randevusu geç verildiği için isyan eden hastaya, ultrasonografide tek bir uzman çalıştığı, günde şu kadar tetkik yapabildiği, ayrıca acil olguları öne almak zorunda olduğu anlatıldığında) hasta ikna olabilmektedir. Çözüme kavuşturulmasa bile, sorununu anlatacak, içini dökecek bir muhatap bulan çoğu hasta veya hasta yakını rahatlayarak ve tepkilerinden kurtularak sağlık kurumundan ayrılmaktadır. Bu durum, şikayete konu olan sağlık personeli ve kurumu için bir sübap mekanizmasıdır. Elde edilen sonuç, aynı kişinin isyankar ve tepkili olarak soluğu bir medya organında veya bir siyasi partinin teşkilatında ya da valilik/savcılık yazı işlerinde almasından çok daha iyidir.
Hasta Hakları Kurulları Hekimlerin Aleyhine mi Çalışıyor?
Nitekim Sağlık Bakanlığının istatistiklere göre 15 Şubat 2004 ile 7 Kasım 2005 arasında bu birimlere iletilen sorunlarda 29 354’ü yerinde çözülmüş ve başvuran hasta veya hasta yakını şikayetçi olmamıştır. Bu süre içerisinde işleme alınan şikayet sayısı ise sadece 5 336 dır. Bu 5 336 şikayetten ise %71’i çalışanın lehine sonuçlanmıştır. Sadece %19 başvuruda çalışan sorumlu bulunmuştur.
Kaldı ki, Hasta Hakları Kurullarında bir çalışanın sorumlu bulunması, onun suçlu olduğunu kesin olarak göstermez. Hasta Hakları Kurullarında yapılan iş, bir soruşturma veya yargılama değildir. Sadece şikayetle ilgili ön incelemedir. Yani, “şikayet dikkate alınıp soruşturma yapılsın mı yapılmasın mı?” konusunda yöneticiye fikir vermektedir. Yoksa bu kurullar, sağlık çalışanına bir ceza veremez. Ceza, ancak hukuki mevzuatımıza uygun biçimde yapılan idari soruşturmanın sonunda verilebilir. Eğer suçlanan personel, haklı olduğuna inanıyorsa, gerekli savunmasını yapar, kanıtlarını sunar ve mağdur olmaz. Ceza alsa bile itiraz yolları açıktır. Elbette, toplumda herkes gibi sağlık çalışanları da yapıp ettiklerinden yasalar karşısında sorumludurlar. Kimse sorgulanamaz değildir. Bir kişinin sorgulanması, onun suçlu olduğunu göstermez.
Bu nedenle, Hasta Hakları Birimlerini, Hasta Hakları Kurullarını ve buralarda çalışan görevlileri, hekim veya diğer hastane personeline savaş ilan etmiş hasım kişiler olarak görmek, insafla ve gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Doğal olarak, bu tabloyla uyumlu olmayan, kişisel sürtüşme ve kırgınlıkların yaşandığı özel durumlar olabilir. Bunlar ise, genel çıkarımlara konu olmamalıdır.
Hekim, hasta haklarına karşı olabilir mi?
Hasta Hakları Birimleri ve Kurulları ile ilgili farklı değerlendirmeler yapılabilir. Bakanlığın bu konuda attığı adımları kasıtlı, yanlış ve hekim karşıtı olarak nitelendirenler de bulunabilir. Bundan da ötesi, Hükümetin sağlıkla ilgili tüm kararlarına politik olarak karşı durulabilir. Ne var ki, Bakanlığın uygulamalarına karşı eleştirel tutum, hekimlerin hasta haklarıyla ilgili gelişmelere karşı durmasını ya da bu süreci görmezden gelmesini haklı kılmaz. Çünkü, hasta hakları başlığı altında adı geçen ilke ve kurallar hekimlik meslek ilkelerinden başka bir şey değildir. Bu ilke ve kuralları tanımlayanlar, hastalar veya başkaları değil; biz hekimleriz. Modern anlamda hasta haklarıyla ilgili belgeleri yayınlayanlar hekim örgütleridir. Ülkemizde de Türk Tabipleri Birliği hasta haklarıyla ilgili çalışmalar yapmakta ve yapılan çalışmalara destek vermektedir.
Zaten başka türlüsü de düşünülemez. Çünkü, biz hekimler hastalarımız için varız. Hasta olduğu için, hastanın sorununu çözmek için bizler hekim olduk. Kuşkusuz, her hekimin meslek onuruna yakışır bir şekilde kazancının olması hakkıdır. Ama, para veya ün kazanmak için hekim olunamaz. Sağlık çalışanları, hasta karşısında kendilerine ait motivasyonlarla hareket edemezler. Sadece, hastasının yararına ve onun gereksinimini karşılamak üzere çalışırlar. Bu bakımdan, hastalarla sağlık çalışanları arasında sıradan bir satıcı-müşteri ilişkisi kurulamaz. Hekimler ile hasta ve hasta yakınları, asla birbirinin rakibi değildirler. Tam aksine, hastayı sağlığına kavuşturmak üzere çalışan bir ekibin, çok yakın işbirliği yapması gereken doğal elemanlarıdırlar. Bu konumdaki bir hekimin hasta haklarından rahatsızlık duyması ise işin doğasına aykırıdır.
Ulusal mevzuatımızda ve uluslar arası belgelerde hasta hakları adı altında tanımlanan ilke ve kuralları bir hatırlayalım: sağlığını koruyup geliştirebilme, hizmetten eşit olarak yararlanma, hekim ve sağlık kurumu seçme, doğru ve özenle tedavi görme, bilgilenme, tıbbî kayıt/belgelere ulaşma, aydınlatılmış onam ve tedaviyi reddetme, tıbbî araştırmalardan korunma, mahremiyetin korunması, saygı ve şefkat görme, konfor ve güvenlik moral ve manevi destek alma, refakatçi ve ziyaretçi bulundurma, şikayet ve zararını tazmin etme, onurla ölme…
Buna göre, hasta haklarına karşı duran bir hekimin bu tavrı şu anlama gelmektedir: insanlar sağlığını koruyup geliştirememelidir; hastalar arasında ayrımcılık yapılabilir; hasta istediği hekime gidememelidir; yanlış ve baştan savma tedavi normaldir; hastalara bilgi ve dosyaları verilmemelidir; hasta yaşamı ve geleceği hakkında karar veremez; hastalar denek olarak kullanılabilir; hastaların özel hayatı deşifre edilebilir; hastalara acımasız ve kaba davranılabilir; hastaların morale ihtiyacı yoktur; yanlış teşhis ve tedavilere bağlı ölüm ve sakatlanmalar karşılıksız kalmalıdır ve hastaların onuru olmaz… Kanımca hiçbir meslektaşım, böyle bir anlayışı savunma lüksüne sahip değildir.
İşte bundan dolayıdır ki, hekim ve hekim örgütlerinin yapması gereken: bir taraftan hasta haklarıyla ilgili çalışmalara katkıda bulunurken; diğer taraftan sağlık hizmetlerinin hasta haklarına uygun bir biçimde verilebilmesine imkan tanıyacak koşulların oluşturulması için de çaba sarf etmektir.
Yoksa, çalışma koşullarımızdaki olumsuzluklardan dolayı hasta haklarının ihlâl edilebilirliğine cevaz vermek ve olumsuz koşullarımızı olması gerektiği gibi değiştirme gayreti yerine, hedef küçültüp, hastalarımızdan verilene razı olmalarını istemek, bana göre kabul edilebilir yaklaşımlar değildir.
Hekimlik mesleği tarihsel saygınlığını koruyabiliyor mu?
Sağlık hizmetleri, geçmişte bir hayır hizmeti olarak sunula gelmiştir. Varlıklı ve hayırsever kişiler, hastalara ve ihtiyacı olanlara, her türlü tıbbi bakımın, insani bir yardım şeklinde verilmesine aracılık etmişlerdir. Elbette, tamamen karşılıksız olarak sunulan böyle bir hizmetin ve hizmeti sunan kişilerin, hizmeti alanlar tarafından sorgulanması mümkün değildir. Bu konumdaki hastaların kendilerine sunulan hizmeti yetersiz bulmaları, “bu az oldu, bu fazla oldu, böyle olmamalıydı, neden böyle oldu, benim istediğim bu değildi” şeklinde itiraz etmeleri beklenmezdi. Onlara düşen, ne verilirse onunla yetinmeleri ve her halükarda kendilerine hizmet sunanlara karşı minnet ve şükran duyguları beslemeleriydi.
Oysa günümüzde, sağlık hizmeti parayla alınır satılır bir meta haline gelmiştir. Kamuya ait sağlık kurumları bile, prim ve döner sermaye uygulamaları ile adeta birer ticarî müessese halini almıştır. Hastalar, aldıkları hizmetin bedelini ya doğrudan ya da sigorta primi ödeyerek finanse etmektedirler. Sağlık çalışanları da, ücret karşılığı hizmet üreten birer profesyonel konumuna indirgenmiştir. Hekimlik, toplumsal rol paylaşımında üzerimize düşen sıradan bir mesleki uğraşı alanı olarak görülür hale getirilmekte; hekimlik mesleğinin tarihsel arkaplanı olan, insanın insana acıma ve yardımına koşma dürtüsü göz ardı edilip, para ve ün kazanmak, bilimsel deney yapmak gibi motivasyonlarla hekimlik yapılması meşrulaştırılmaktadır. Bu durum, hasta-sağlık çalışanı ilişkisinde, tarafların tarihsel rollerini değiştirmiştir. Artık, ne bizim geçmişte olduğu gibi hastalarımızdan koşulsuz bir saygı bekleme hakkımızdan; ne de hastaların verilenle yetinme yükümlülüğünden söz edilemeyecek bir konumda bulunuyoruz. Hekimliğin bir kazanç kapısı haline dönüştürüldüğü, sağlığın para karşılığı satın alındığı bir süreçte, bu tür beklentiler pek de rasyonel olamaz.
Hasta hakları, hekim haklarıyla çatışmaz
Hak kavramı hekimle hasta arasındaki buyurgan (paternalistik) ilişkiden kaynaklanmaktadır. Eğer bir ilişkide, taraflardan biri, diğerine göre daha güçlü, avantajlı konumda ise, karşı taraftakinin haklarından söz edilir. Tabii ki, güçlü olanın da çıkarları söz konusudur, ancak bunların zayıf olandan korunmasına gerek duyulmaz. Güçlü tarafın, haklarından çok ödevlerinden bahsedilir. Örneğin, tüketici hakları, işçi hakları, kadın hakları, çocuk haklarını işitiriz. Ama, üretici, işveren, erkek veya erişkin haklarından bahsedilmez. Çocukların erişkinler karşısında çıkarlarının korunması gereklidir. Ancak, çocuklar karşısında erişkinleri korunmaya kalkmak, abes bir şeydir. Hukuk, zayıf olanın yanındadır. Fakat bu, güçlü olanın karşısında olduğu şeklinde anlaşılamaz. Yani, işçi hakları, işverenlerin çıkarlarını gasp etmek üzere tanımlanmamıştır. İşverenler tarafından işçilerin haklarının ihlal edilmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Aynı durum, hasta hakları için de geçerlidir. Hastanın haklarının, sağlık çalışanlarının haklarıyla birlikte gündeme getirilmesini istemek, yanlış algılamadan kaynaklanmaktadır.
Bir diğer önemli nokta ise, hasta haklarının, hekimlerin meslekleri gereği yerine getirmekle yükümlü oldukları etik ve hukuki ilke kurallardan oluştuğudur. Oysa hekim hakları, doğrudan hastalara bir yükümlülük getirmez. Yani hastaların hakları, biz hekimlerin zaten görevidir. Oysa, hekimlere haklarını vermek, hastaların yapabilecekleri bir şey değildir. Hekimlerin hak talep etmeleri gereken taraf hastalar değil, kendi haklarını ihlal eden sağlık sistemi, sağlık politikaları ve bunların mimarı olan politikacı ve yöneticilerdir. Hekimlerin hastaları “karşı taraf” olarak algılaması bir yanılsamadır. Aslında hekimleri mağdur eden sağlık sistemi, hastaları da aynı ölçüde mağdur etmektedir. Bu ayrımı yapamayıp, “madem bizim haklarımız yok, o halde hasta hakları da olmasın” yaklaşımı, hiç de makul değildir.
Hastaları anlamaya çalışalım
Hasta hakları, hastaların hastalığa bağlı bazı kazanımlar elde ederek sağlıklı kişilere göre daha avantajlı konuma gelmelerini amaçlamaz. Hasta hakları, hastanın sağlığını –olabildiğince- geri alabilmesi için gereksinim duyduğu desteği zamanında, eksiksiz olarak, en doğru biçimde, eşitlik, konfor ve saygınlık içerisinde alabilmesini sağlamak üzere tanımlanmıştır.
Günümüzde sağlık hizmetine ulaşmak çok zor, karmaşık, akıl almaz ve güç yetirilemez durumdadır. İleri ve pahalı tıp teknolojisi, sermaye kontrolünde ve para kazanmaya dönük sağlık organizasyonu; harcamaları minimalize etmede ustalaşmış özel sigorta şirketleri ve aşırı uzmanlaşma karşısında, hastalar, kendi çıkarlarını koruyamayacak konuma itilmişlerdir. Hasta, bilgisi, becerisi olmayan bir konumda, vazgeçilemez, ertelenemez gereksinimlerini karşılamak zorundadır. İhtiyaç duyduğu hizmeti verecek olan sağlık çalışanının karşısında boynu büküktür, muhtaçtır, edilgendir. Bu durum, hastanın sağlığa ulaşma gereksinimin, toplum tarafından koruma altına alınmasını gerektirmektedir.
Hasta hakları günün birinde hekimlere de lazım olabilir
Ayrıca unutulmalıdır ki: hasta hakları, sadece hastalar için değil; sağlık çalışanları ve sağlık kurumları için de geliştirilmeli ve öne çıkarılmalıdır. Çünkü, hasta hakları bize, sevilip sayılan, başarılı birer hekim olmanın yolunu gösterir. Mesleki tatminimizi artırır. Verdiğimiz hizmetin nitelik ve kalitesini yükseltir. Hizmeti alanların memnuniyetini artırarak onların gözünde bize saygınlık kazandırır. Hasta hakları alanında kaydedilen gelişmeler, hekimin ve diğer sağlık çalışanlarının ürettikleri hizmetin, amaçlanan yararı vermesine yardımcı olur. Sağlık kurumlarını daha kaliteli, üretken hale getirir. Hizmet verdikleri kitlenin memnuniyetini elde etmelerini kolaylaştırır. Hasta haklarına uygun bir hizmet sunulması, sağlık işletmelerinde toplam kalite yönetiminin, olmazsa olmaz bir parçasıdır. Hasta ve hasta yakınlarından gelen hak talepleri, aslında sağlık çalışanları için de, kurum yöneticileri için de yol gösterici birer rehberdir. Ayrıca, yeni yürürlüğe giren TCK ve tartışılan malpraktis yasa tasarısının getirdiği yükümlülükler karşısında, sağlık çalışanlarının tek güvencesi de, yine günlük mesleki uygulamalarını hasta haklarına uygun şekilde düzenlemekten başka bir şey değildir.
Biz kabul etsek de etmesek de, hasta hakları çağdaş dünyanın yükselen değeridir. Bu süreci durdurmak veya tersine çevirmek olası değildir. Hasta haklarını dikkate almayan kişiler ve kurumlar, hizmet verdikleri kitle karşısında güven ve itibar kaybına uğrayacaklardır. Bana göre; hiçbir hekimin hasta hakları alanındaki çalışmalardan rahatsız olma, bu ilkelere karşı durma veya görmezden gelme lüksü yoktur.
Ayrıca, hekimler ve diğer sağlık çalışanları da yaşamlarının bir dönemlerinde hasta veya hasta yakını olurlar. Aslında, her insan ya doğrudan veya potansiyel olarak hasta veya hasta yakınıdır. Dolayısıyla, hasta hakları sadece şu anda hasta olanlar için değil, hasta olabilecek herkes ve aynı zamanda sağlık çalışanları içindir. Hasta hakları başlığı altında gündeme getirilen hususlara bakılacak olursa, şu apaçık görünür ki, bunlar, bir sağlık çalışanının hasta veya hasta yakını olarak bir hekime veya sağlık kuruluşuna başvurduğunda, kendisine veya hastasına yapılmasını istediği davranışlardır. Bir hekim olarak kendime veya anneme, eşime nasıl ve hangi standartlarda bir sağlık hizmeti verilmesini ve bu sırada bana veya hastama nasıl davranılmasını istiyorsam, hastalarıma da aynı hizmetin, aynı biçimde verilmesini ve aynı şekilde davranılmasını savunmak zorundayım. Bunun aksi düşünülemez.
Bakanımız Murat Başesgioğlu , Dernek Başkanımız Av. Zeki Sadunoğlu ve Dernek Başk.Yard.Dr.Hakan Bahadır
Protokol masası
Saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın söylediğinde andan bir kare
Sayın Bakanımız Murat Başesgioğlu’nun paneldeki konuşmasından kareler.
Dernek Başkanımız Av. Zeki Sadunoğlu’nun açılış konuşması
Panelden karaler
I am text block. Click edit button to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Bakanımız Murat Başesgioğlu , Dernek Başkanımız Av. Zeki Sadunoğlu ve Dernek Başk.Yard.Dr.Hakan Bahadır
Protokol masası
Saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın söylediğinde andan bir kare
Sayın Bakanımız Murat Başesgioğlu’nun paneldeki konuşmasından kareler
Dernek Başkanımız Av. Zeki Sadunoğlu’nun açılış konuşması
Panelden Kareler